KOLAYIMA GELMEDİN, ZORUMA GİTTİN

“Yoldaşım! Zamanla unutulur bu kalleş kahır, diner acısı ayrılığın. Gidilecek uzun bir yolumuz var daha; senin için senden vazgeçebilirim. Bir boşlukta karşılaşmıştık ilk kez, bir başıma başka bir boşlukta da yol alabilirim. Haydi, beni bulduğun eski, yalnız sokağa bırak yine. Şimdi gitmek vakti… Biliyorum gitmek, bazen en çok kalmak. Ne olur; bu defa da giderken en çok kal ya da yanında en çok beni götür olur mu?” (A.Altunhan)

Bir kâğıda sığar mı bir yürek?
Ya da bir yürek kadar büyük olabilir mi bir kâğıt?
Daha sana yaralarımı göstermedim.
Kaldı ki ben,
Senden önce kendime tehlikeyim.

Üşüme diye çıkartmıyorum ceketimi.
Astarında paylaşmıştık ortak bir aydınlığı.
Gitmeseydin gözlerimin içinden okuyabilirdin adını.

Biriktirme unutacaklarını!
Oyuncak tabancalar kadar yalan,
Hüzündür yakama iğnelediğim yamam.
Hangi çığlığıma anahtar olabilirdin?
Beni bir gülle bıçakladığın zaman…

Gitmişsin işte çekiştirip durma adımı.
Tülden bekleyişler kımıldanıyor ardın sıra bil!
Ey gözlerimin arka bahçesi!
Bu dağa tırmananlar düşer,
Seyredenler değil.

Yitik bir aşkta uyuyakalmış,
Kırıp kırıp büyüttüğün yüreğim.
Meğer aşkı yazıp yazıp satırlara sıkıştırmışım.
Öyle durulup durulup.
Oysa ölmek ve düşmek ne güzeldi,
Yârin gözleriyle vurulup…

Bir rüzgâr esse senden, geçmişim üşüyor.
Sesin kulağımdan düşüyor.
Ben sadece,
Gidişine dayanabilecek kadar ayaktayım.
Daha fazlasını verme!

Ey yar
Böyle çok çorak bekledim.
Kolayıma gelmedin,
Zoruma gittin…

GİT

şimdi gidiyorsun
git
oysa senden tek bir damla istemiştim
sana kocaman bir deniz sunmak için
şimdi gidiyorsun
git

ne zaman başladı bu hikaye
anımsamak zor
gençtim
hazırda fırtınalarım vardı dört nala sevdalarım
komazdı öyle üç-beş nöbetleri
geceler içimi acıtmazdı böyle

bir insan bu kadar eksilebilir mi

hatırlarsan sesine uyku kaçmış bir adamvardı
bu şehrin biryerlerinde
düşler ormanının gece bekçisi derdin sen ona
gözlerinde gizledi o seni sen bilmedin
o adam bendim unuttun mu
bak sevdiğin adam gülmeyi bile unuttu
seni unutamadı

işin kolayına kaçmadım
uğruna ölmedim yani
uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep
sen bunu da bilmedin
ben bir bakışına bin anlam yükledim
sen aşka kestirmeden gittin
bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma
şimdi gidiyorsun
git
bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden
bütün ışıklarımı söndürüyorsun

bu cehennem cinayetlerini işliyorsun
sonra bunlara intihar süsü veriyorsun
yazıklar olsun yazıklar olsun
susuyorsun susuyorum susayacaklarım bitmiyor
hani sen sevdiğini
yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin
düşmemeyi öğretecektin nerdesin nerdesin

uzun lafın kısası yoktur
anlatacağım çok şey var
hoyrat bir rüzgar gibi geldin
aklımı hayatımı dağıttın
şimdi gidiyorsun
git

daha ayrılığa bile çarpmadan
aşk bize döndü
bir yılan gibi soktun koynuma kimsesiz geceleri
artık ölüm sana dokunamamaktan kötü değil
ama sana dokunmak da yasak bana
göz çukurlarımdaki karanlık bunu anlatır
sen var ya sen
allah kahretsin

yani şimdi
gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı
yani şimdi başkaları mı sevecek seni
ben saçlarını okşadığım zaman
ellerin öksüz kalırdı
şimdi gidiyorsun git

DOLUNAYLI GECELER

Yirmi sekiz günde bir, dolunaylı her gece,
Beni kader ağına, atan gelir aklıma.
Gözyaşı damlasından, bir şiir verir hece.
Esin kaynağı siman, o tan gelir aklıma.

Sabahsız gecelerde, gelmeyen uykum gibi,
Özlemle geçen günler; denizlerde kum gibi…
Her gecene ışıkken, damla damla mum gibi;
Ben hasretle erirken, yatan gelir aklıma.

Meleklerden yas geldi, Kör Şeytan’a uyana.
Umutlar paramparça saçılırken dört yana,
Kıskandığım bedeni, şimdi başka bir cana;
Beni hiç düşünmeden, katan gelir aklıma.

Hangi güçten af gelir, aşka mezar kazana?
Yine sitemin düşer, aşka destan yazana,
Baharı yaşatmadın, diye erdim hazana.
Bana sebepsiz yere, çatan gelir aklıma.

Saçıma düşen aklar, hasret günleri saydı.
Hicran kızıl korunu, sensiz yıllara yaydı.
Bana damla düşmüyor, hani umut deryaydı?
Hasretin kör kuyusu, vatan gelir aklıma.

Bin hayalin düğümü, kavuşma rüyasının,
Ben çektikçe uzayan, sonu gelmez yasının,
Uçsuz bucaksız olan, bir hüzün deryasının,
Çırpındıkça dibine, batan gelir aklıma!

Dolunaylı geceler, zalimin nazarında,
Bin bir acı dökülür sitem ve azarında.
Adım:Aşka Esir’di, kaderin yazarında.
Boynu zincirli beni esirler pazarında,
Halkalı köle diye satan gelir aklıma! …

EĞER

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde ‘onca ayrılığın birinci dereceden failidir’ denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse…

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!!

Gitti

Nasıl oldu da bırakabildin bu yüreğimi
Benim ölüme kadar sana verdiğim sevgimi
Neden böyle oldu
Susturdun sana aşığım diyen bu sesi

Düşünerek çıkamıyorum işin içinden
Yüreğimde bir yara kanayıp duruyor inceden
Hiç unutamam herhalde
Kurtulamam rüyalarıma giren o kara geceden

Bir zamanlar beni sevdiğini söyleyen
Benimle ağlayıp benimle gülen
Artık yokum diyordu
Ben onun için yaşarken

Bir yürek vardı onun için çarpan
Bir bebek onun sayesinde gülücükler saçan
Ve bir insan vardı
Desteğiyle bu dünyaya karşı duran

Şimdi ne sevgi kaldı ne de sevgili
Yürek paramparça sevemez oldu kimseyi
Gülen yüzlü bebek de bir hayal oldu şimdi
Dünyayı karşısına alan o kişi yok
Sevgisiz, umutsuz, yarınsız ve mutsuz ölüp gitti.

Nefret

Seni anlatıyor sanki bütün sarkılar
Hepsi yalanmış gibi yaşanmış hatıralar
Beni yaralıyor zaman zaman rüyalar
Unutulur mu mektuba yazılmış yazılar
Beni sevdiğine çok tapmışım
Sözlerine nasıl da ınanmışım
Yıllarca gözlerine bakmışım
Senin için besteler yapmışım
Yapılır mıydı bunlar bana
Yakıştıramadım onlara sana
Aşkın en ağır bedeli derim buna
Al çantanı git bir an önce anana
Aşkın tadını tuzunu çıkaramdım
Bir türlü sana ısınamadım
Bir gün olsun sana dayanamadım
Seni seviyorum diye haykıramadım
İçimdeki kini nefreti ne bilmelisin
Bu acı günleri içimden silmelisin
Bana saygı yitirmemelisin
Bakma artık arkana bir an önce gitmelisin
Benden bunlara kulağına küpe yapmalısın
Sözlerimi bir yere not almalısın
Seni sevdiğimi artık unutmalısın
Yeter artık yeter utanmalısın.

Başıboş

Başıboş geziyordum kıyılarda
Ama sensiz tadı yok be güzelim yok
Özledim seni bu gece
Diğer boş geceler gibi
Begonyaların arasından gelen kokular gibi
Aç kalmış bir ırgat gibi
Bu elem bahçesinde
Senin berhevalığın bana dokunuyordu
Ay ışığı yaprakları gösteriyordu
Sessizce bir tekne geçiyordu
Başıboş geziyordum kıyılarda
Ama sensiz tadı yok be güzelim yok
Hasta bir adamdım seni bekleyen
Yitik umutlarıyla bir köşede
Geçen hafta olmuştu bir ay
Bir mevsim, bir yıl, bir ömür
Görünce bitecek miydi ki hasret
Koynuma almanın hasreti nüksedecek
Başıboş geziyordum kıyılarda
Ama sensiz tadı yok be güzelim yok
Yorgun meltemler senden haberler getiriyordu
Masanın üzerinde saatim duruyordu
Saatin içinde akreple yelkovan duruyordu
Dışında sensizlik evreninin zamanı duruyordu
Yastığın üstünde başım duruyordu
Dizine yatmanın hasretini çeken başım
Caddelerde levhalar gıcırdıyordu
Asfaltın üzerinden yolcular geçiyordu
Ay ışığı begonyalarla buluşuyordu
Başıboş geziyordum kıyılarda
Ama sensiz tadı yok be güzelim yok.

Hayat

Hayat
Kalem yazıyor biz oynuyoruz şu hayatı;
Repliklerimiz belli, hareketlerimiz,
Nerelerde nefes alıp nerelerde vereceğimiz.
Emekleyeceğimiz anlar, yürüyeceğimiz sokaklar,
Tökezleyeceğimiz çukurlar.

Kalem yazıyor biz oynuyoruz şu hayatı
Kimi zaman kadın kokusunda boğulacak,
Ana kucağını unutacak kadar deliriyoruz.
Yastıklara kapanıp ağlayacak kadar düşüyoruz koynuna çaresizliklerin.

Kimi zaman biz yazıyoruz hayatı, kendimize göre oynuyoruz
Repliklerimiz ellerimizde, tökezlediğimiz satırları silebiliriz,
Yeniden başlayabiliriz ana kokusuna aşık bütün aşklarımıza.
Her sevgilide yeniden doğacak kadar parçalanmamış olarak;
Unutmadan yaşanması gerekenleri.

Sevgi

Şimdi hangi kollarin yalnizligindasin
bensiz?
Agladiginda gözyaşlarini öpen var mi?
Üşüdügünde isindigin tenden bir liman,
Her sevgi bendeki kadar mi?
Var mi kederlerini gizlice senden çalan?

Şimdi hangi kollarin yalnizligindasin
bensiz?
Seninleyken sana hasretle coşan,
Çilgin kiyilarinda dalgalariyla taşan,
Yorgun sessizliginde seni anlayan,
Bana gibi aktigin biri var mi?